Tarihin rüzgârında hiçbir masal bu kadar güzel anlatılmamıştı... Kanuni Sultan Süleyman, Sultan Selim ve kıvrak zekâlı, keskin bakışlı sadrazam Sokollu Mehmed Paşa... Ve her türlü hesap ve hilenin döndüğü bir kurtlar sofrası, gün geçtikçe, zaman kapısını araladıkça fesat yurduna dönen koca bir imparatorluk. Erk Acarer’den soluk soluğa okuyacağınız bir tarih fırtınası... Kanuni Sultan Süleyman ölmüş, tahta II. Selim geçmişti... Geçmişi özlüyordu Ferhad. Sokollu içindekileri biliyor gibi uyarmıştı onu: "Gelen gideni aratır Ferhad. Tahta çıkan her hükümdar; Sultan Mehmet Han, Yavuz ya da Kanuni olacak diye bir kaide yok. Dönem kapanır, dönem açılır. Kimi dönem bir sanat, zafer ve refahtır. Kimisi yenilgi, sefalet ve beceriksizlik..." Sokollu’nun ne dediğini anlamıştı genç adam. Buruk bir tebessümle gülmüştü. "Biraz babasına benzeseydi" demişti belli belirsiz. "Allah uzun ömür versin yine de!" Sokollu kızmıştı Ferhad’a; "Hâşâ Allahü teâlâ değiliz biz. İnsan yaratıp istediği gibi şekil vermek bir tek onun harcı. Beş parmağın beşi de birbirine benzemez hem. Aynı tarladan alınan mahsul de daima birbirinden farklı olmuştur. Bunların hesabını tutmak bize kalmadı. Al-i Osmanî ulu bir ağaç, meyveye bakma sen. Asıl mesele ağacın kurumadan sonsuza dek yaşamasıdır. Bize düşen ağacı korumak!" Ferhad, Sokollu’yu hürmetle dinledikten sonra kendisinin bile şaşırdığı bir soru sormuştu: "Paşa Baba ya ağaca kurt düşer de içten içe çürürse..."