Neyin nesiydi bütün bunlar? Nasıl oluyordu da birileri yedi diyar öteden geliyor, kendilerine ait olmayan yerleri acımasızca yakıyor? Nasıl oluyorduda kimi insanlar, diğerlerinin evlerini başlarına yıkıyor, hiç tanımadıkları, hayatta bir kez bile görmedikleri kişileri katlediyor? Nasıl oluyordu da ağaçlar, çiçekler, taşlar, kuşlar, böcekler, kısacası herşey böylesine zevkle imha edilebiliyordu? İnsanoğlunu böylesine acımasızlaştıran neydi acaba? Ah bunların yanıtını bir verebilse! Bu konularda kafasını aydınlata bilse bir!
Bütün bu sorunlara yanıt ararken, çook uzaklarda, Ankara denilen başkentte onlardan elbet habersizdi kaplumbağacık. Orada, devlet yöneticilerinin "teröre karşı mücadelede kazanılan başarı"dan bahsettiklerini bilmiyordu o, bilemezdi de.
Derken bir an geldiki çenesi birkez daha oynadı ve:
-Bir kaplumbağayım ben, Elimden çok iş gelmediğini biliyorum. Ama bundan sonra yapabildiğim kadarıyla bu vahşete karşı duracağım. Başka bir şey yapamazsam bile, bu ormanın dili olcağım ve acılarını herkese anlatmaya çalışacağım. Anlatacağım ki başına gelenler bilinsin, unutulmasın, sözcükleri döküldü ağzından.
Tam o sıra:
-Beni unutma kaplumbağa bacı. seninle birlikteyim dedi.
Kaplumbağa döndü, koşar adım kendisine doğru gelmekte olan sansarı gördü ve daha uzakta iken selamladı onu. Bir hayvanın daha hayatta kaldığını görmenin sevincine boğulmuştu yüreği.