Çıplak yürek ve cesaretten öte bir şey; aşk gibi, tutku gibi, inanmak gibi. Tutulduğuna, inandığına yaşamak; yaşadığına kanından, nefesinden, ruhundan solunmak gibi. Hayat vermek, verdiği hayattan beslenmek gibi… “Ayıkken gördüğümüz bir rüya Kobanê” demiştik vaktiyle. Herkes görürdü çok geçmeden; vahşetin büründüğü hayasızlık bu topraklarda bir daha erdem suretinde belirmeye cüret edemeyecekti. Hiç kimsenin kendinden başka bir şey gibi görünemeye cüret edemeyeceği bir zamanın eşiğinde, kötülükten gelen kötülüğe dönecek, karanlıktan doğan karanlığa gömülecekti.
Kobanê haysiyet çağının müjdesi, Kobanê çıplak yüreğin müziği, Kobanê aşkın büyüsü, Kobanê şüphenin erişemediği bir inancın ihtişamıyla gözleri kamaşan çocukların destanı. Harami akıl, zekâyı aptallığın doruğuna eriştirebilir; istilacı heves, duyguyu fitne dehlizlerinden süzebilir. Düşünce, sonsuzluğu bulan müziğin kıvrımlarına dalga dalga vurmuşsa, hissedişin doruğuna varan yürek uçsuz bucaksız kızgın çöllerin üstüne serin mehtabın sezgisiyle yaprak yaprak açmışsa, hayatı kaynağından kavrayan ezgi de her canlıyı yeniden ilk soluğunun yüceliğine yunacaktı öyleyse.
Dünyanın dört bir yanında acı çekenlerin yalnızlığını, onların hesabına bütün çağların en güzel şiiri gibi taşıyan, bu ruh halini başkalarına aşılayan ve ona düşüncelere dalma gücü veren yüceliği, tüm insanlığa bölüştüren Kobanêli çocuklar... Ne sapıklığa hevesli sömürgeciliğin, ne de ölü sevici uygar dünyanın hakkında verdiği fermana boyun eğmeye niyetli görünmeyen kadim bir ülkenin çocukları... İnsanların kafasını baskı altına alarak ruhlarını elde eden her günahkâr görecekti; ilahi bir aşkın neşesini müziği kılmış bir halkın şen çocukları, suçtan kaçınamayan barbarlığın büründüğü bu sapkın çığlığı susturacaktı. Gördüğümüz rüya gerçekti. Çünkü Kobanê’ydi burası; bakışların ışıkla, yüreğin müzikle, düşüncenin şiirle, sevdanın renklerle, tutkunun büyüyle dile geldiği o son büyük insanlık vahası.
Onur Cephesi! Ülkesinin her karış toprağında ayak izlerini bırakan, her sesi, her yüzü, her cümleyi yüreğiyle ören bir kadının kaleminden…