Gri sislerin arkasından göz kırpan bulutların gökyüzünü kucakladığı bir gündü. Bu soğuk kış gününde biraz dinlenmek adına kahvemi yudumlarken daha önce gözüme çarpmayan bir şey ile karşılaştım. Masamın en köşesinde duran kırmızı kaplı üzerinde yeşil desenleri olan adeta yılbaşı günlerini anımsatan bir defter; daha ben dünyada yokken hatta bahsim bile geçmiyorken annemin ileride çocuğum olursa üniversiteye giderken bunu kullanır dediği o defter.
Masamın köşesine uzanarak anne yadigârı defterimi elime aldım artık seni tecrübelendirmek gerek der gibi onu inceledim ve sayfalarını kurcaladım.
“Sevgili günlük diye mi başlasam sana? Yoksa bir isim verip öyle mi başlasam bilemiyorum. seni sana tanıtma işini uzattım biraz da beni sana tanıtayım. Ben Sebahattin...”
“Beni ben yapan olayları sana aktardıkça hakkımda geri kalan detayları da öğreneceksin. Ha bu arada sana nasıl sesleneceğimi buldum. Artık sen koca bir “Drama” ‘sın, benim dramam...