Allah’a davet, iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırma vecibesi kapsamındadır. “Siz insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırsınız ve Allah’a iman edersiniz.” ayetinde, iyiliği emretmenin ve kötülükten sakındırmanın imandan önce ifade edilmesi anlamsız değildir. Aslında ayet bizlere şu mesajı vermek istemektedir: İman, iyiliği emretmek ve kötülükten alıkoymak yani davet sayesinde elde edilir. Bu vecibe Müslümanlar tarafından yerine getirilmediği takdirde başkalarının iman etmeleri de imkansız hale gelir.
Kur’ân, “Muhakkak ki izzet Allah’ın, Resulü’nün ve müminlerindir.” “Müminlere yardım üzerimize bir hak oldu.” “Muhakkak ki yeryüzüne benim salih kullarım varis olacaktır.” buyurmaktadır. Nerede bu izzet nerede bu yardım ve nerede bu verâset? diye sorulursa deriz ki: Kur’ân söz konusu hususları iki şarta bağlamaktadır: İman ve aksiyon. Selef Müslümanları, iman ve aksiyonla temeyyüz etti. Onlar iman ve aksiyon sayesinde aziz oldular ve öne geçtiler. Halefleri ise bunları ihmal ettiğinden, zillete düştü ve geri kaldılar.
Çalışmamızın gayesi; ömrün zevk, sefa ve eğlenceden ibaret olmadığını, bilakis hayatın iman, davet, ibadet, cehd ve gayretten ibaret olduğunu belirtmek; Hz. Ebubekir’in, “Yaşadığım halde nasıl İslam zaafa düşer?” vecizesinin önemini, ulaşabildiğimiz her mükellef Müslüman’a ulaştırmak ve davet vecibesinin önemini ortaya koymaktır.