Ölünün Gözleri; vicdanı ile yüzleşmek zorunda kalan Mihriban Hanım’ın, gözünü para hırsı bürümüş Asım Bey ve Sadık Efendi gibi türedi zenginlerin, çaresizlik yüzünden moral değerleri bir yana bırakan Hamide ve Hilkat Hanımların, bozuk dünya düzeni karşısında rindane bir yaşamı tercih eden Hilmi Baba’nın, iş sahibi olmasına rağmen pek de çalışkan olmayan Sadık Efendi’ye karşılık çalışmak isteyen Macit’in kısacası Cumhuriyet’in ilk yıllarında İstanbul’un arka sokaklarında kalan Türkiye’nin bir yüzünün romanıdır.
Mahmut Yesari’den bir suç ve ceza romanı, Ölünün Gözleri. Yesari, bu evrensel temayı, yerel bir atmosfer içinde işler; çürük bir konakta hasta, ihtiyar bir kadının mirasına konmayı bekleyen, *küçük hayaller* peşinde koşan, moral değerlerle arası açılan sıradan insanların yaşamı etrafında yorumlar. Yazar, çürüyenin konak değil, değerler olduğunu vurgular.
Hasta yatağındaki yaşlı kadının ölümünü hızlandıran açgözlü akrabalardan Mihriban Hanım, diğer ölü soyucular gibi davranamaz. Son nefesini veren Vildan Hanım’ın açık kalan gözlerini o kapasa da gözler vicdanında hep açık kalır. Yaşadığımız dünyaya bakıldığında, Ölünün Gözleri’nin hala açık olduğu rahatlıkla görülebilir.