"... Bu mahfilde kendimi yabancı hissediyordum. Avrupa üniversitelerinde aldığım tahsilin, bu tür yerlerde geçerliliği ve itibarı yoktu. Bu insanlara ne diyeceğimi, onlarla hangi telden konuşacağımı bilmiyordum. Bana öyle geliyordu ki, üzerimdeki eğreti elbise, renklerin ahenksizliğinden dolayı adeta ağlıyordu. Hanımların elbiseleri, muhtelif renklerdeki elektrik lambalarının ışığı altında icra edilen müziğe göre şekilleniyordu. Bütün bu güzelliği ve armoniyi izlemekten büyük zevk duyuyordum. Bu insanların yaşamın küçük zorluklarının ötesinde, kendi bedenlerini, müziğin ilahi ahengine uydurmalarına ve böylece mutluluğun sonsuz denizine kanmalarına hak veriyordum.
Ah, dar muhitlerde ne kadar sıkışıp kalmışız. Ne kadar küçük şeyler için birbirimizle dalaşmışız. Bazen ailelerimiz bir lokma ekmek için birbirinin canına kastetmiş. Aslında bunlar ne kadar da yüce görüşlü insanlardı..."