20 Temmuz 2016’dan itibaren. Anayasa’nın, o zaman yürürlükte bulunan, 121’inci maddesinin 3’üncü fıkrası uyarınca, Olağanüstü Hâl Kanun Hükmünde Kararnameleri (OHAL KHK’leri) olarak adlandırılan 33 adet kararname çıkarılmıştır. Bu kararnamelerle; 2935 sayılı Olağanüstü Hâl Kanunu’nda düzenlenenlere ilaveten, çok daha ağır sınırlama ve kısıtlamalar içeren ve de olağanüstü hâlin kalkmasından sonra dahi etkileri sürecek olan önlemler getirilmiştir. Bu bağlamda; kanun gücündeki bu düzenleyici yürütme işlemlerine ekli cetvellerde adları ve görev yaptıkları kurumlar yazılı 125.604 kamu görevlisi, kurumlarınca “…terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulu’nca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğunu karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut irtibatı olduğu” tespit edildiğinden bahisle, bir daha kamu hizmetinde görevlendirilmemek üzere kamu görevinden ihraç edilmişlerdir. Bireysel nitelikli bu ihraç işlemlerinin kanun gücünde düzenleyici yürütme işlemleri ile tesis edilmesindeki garabet bir yana, ihraç edilenlerin görev yaptıkları kurumlarda teşkil edilen kurullarca hangi somut eylem ve davranışları nedeniyle terör örgütlerine üyeliklerinin ve mensubiyetlerinin ve özelikle de, ne Ceza Hukukunun ve ne de İdare Hukukunun şimdiye kadar tanımadığı kavramlar olan, “irtibat ve iltisak”larının tespit edildiği ortaya konmamış ve kendilerinin savunmaları da alınmamıştır.
Genç meslektaşım Mesut Can Tarım’ın büyük emek harcayarak hazırladığı Olağanüstü Hâl Hukuku adlı kitapta bu gerçeklik tüm çıplaklığıyla ortaya konmuştur. Eserde; OHAL Komisyonunun başvuruları, idari yargı yerlerinin de önlerine getirilen davaları karara bağlarken belirledikleri ölçütler ayrıntılı olarak irdelenmiş, Komisyon ve idari yargıya başvurunun etkili bir hukuk yolu olup olmadığı tartışılmıştır. Ayrıca; eserde, ihraç işlemleriyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamında olup; hemen tamamına T.C. Anayasası’nda da yer verilen pek çok hak, özgürlük ve güvencenin ihlal edildiği ortaya konduktan sonra, gerek Komisyon ve gerekse idari yargı yerlerinin bu hak ihlallerini gidermede yetersiz kaldığı sonucuna ulaşılmıştır.