Kendini bulan insanın bu dünyada kaybedecek bir şeyi kalmamıştır. İçindeki insanı anlayan, tüm insanlığı anlamaya başlar.’’ Yaşama isteğini kaybetmiş ve çevresine karşı günden güne duyarsızlaşmış bir adam, 7 Haziran 1913 gecesi, uzun zamandır yatmış olduğu ruhsal kış uykusundan uyanır. At yarışı ve bahislerle başlayan serüven, burjuvaya özgü kuralların çiğnenmesiyle devam eder ve bu psikolojik isyan anlarında duyulan haz, gerçek ‘‘ben’’in bulunduğu yeni bir dönemin başlangıcı olur. 1922’de yayımlanan Olağanüstü Bir Gece, dönemin aristokrat yaşam tarzı ve toplumsal yapısında gittikçe hissizleşen bireyin günümüze ulaşan çığlığıdır.