*Zihnini zorlasa bulmacanın tüm parçalarını yerine koymaktan ürküyordu. Buna cesaret edemiyordu. Huzurunu kaçıran buydu. Çocukluğunun, burada geçirdiği zamanın üstünü örtmek için ne çok uğraşmıştı. Neden yaptığını bile bilmiyordu. Annesi istedi diye mi? Anılarını, bildiklerini, yakınlarını, arkadaşlarını, evini, eşyasını, resimlerini ne varsa bir sandığa koyup denize fırlatmıştı. Onun bile bulamayacağı en derin sulara gömmüştü. Şimdi bu şehrin havasını teneffüs etmek onun için geriye dönüp bakmaktı.*
Kültürel ve toplumsal beklentilerle yaptırımlar arasında kaybolmuş kimlikler... Kabuk tutmuş kabuslar... Yok saymaların ardındaki gerçekler... Derin yaralarla dolu sessizliklerin dili... Kendi içine doğru gittikçe derinleşen sarsıcı bir yolculuk.
Mustafa’nın, çocukluğundan beri ayak basmadığı memleket topraklarına doğru çıktığı mecburi yolculuğundaki her bir karşılaşma, her bir selamlaşma, terk ettiğini sandığı ama ömrü boyunca yüreğinde taşıdığı sırlarla dolu odanın kapısını biraz daha aralar. Kaçacak hiçbir yeri kalmamıştır. Ya teslim olacak ya da başkaldıracaktır.