O Kuşu Ben Gördüm

121,80 TL
Yayınevi Liste Fiyatı:
140,00 TL
Stok Adedi: 2

Tükendi

Stok Alarmı

Kitabın konusu insandır. O insan ki farklı hallerde bulunabilen, kendinden her şey yapabilen toplayıcı bir varlıktır. Bu toplayıcı varlığın hallerden birisi de suç işlemesi ve mahkûmiyet almasıdır. İşlenen suç çarpan etkisiyle önce işleyende daha sonra da etkilediği insanlarla birlikte tüm sistemi olumsuzlaştırmaktadır. Herkesin suçlu olma potansiyeli bulunduğu gibi toplumda neden bazı kesimlerde suç işleme oranları fazladır? Suç oranının yüksek olduğu kesimlerin sosyoekonomik düzeylerinin istatistikî olarak daha düşük olması bir tesadüf müdür? Değildir tabii ki. O halde suçta suçluyla beraber başka değişkenler de yer almaktadır. Burada suç sonuç olarak karşımıza çıkmaktadır.

Suç, suçlu, mahkûmiyet olarak ortaya çıkan bu durum, bazılarının iyi insan olarak yetiştirilememe sürecinin sonucudur. İyi insan yetiştirme bir süreçse o halde sürecin de sorgulanması gerekmektedir. Tıpkı üstat Necip Fazıl Kısakürek’in Reis Bey adlı eserinde ifade ettiği gibi; kaplan değil insan yetiştirmek gerekmektedir. Bu düşüncelerle Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün 11/04/2019 tarih ve E.122/58867 sayılı onayıyla Kahramanmaraş E Tipi Kapalı İnfaz Kurumu’nda bir araştırma yapılmıştır. Bu kitap, yapılan araştırmayı ve sonuçlarını içermektedir. Mahkûmlara eğitim, özgeçmiş hikâyeleri sorulmuştur. Çıkan sonuçlar en başta ortaya koyduğumuz hipotezi doğrular mahiyettedir. Kitap; insanı yetiştiren aile, öğretmen, çevre bağlamında mesajlar içermektedir. Araştırma sonucuna bağlı olarak, mademki suç insanı yetiştirme sonucudur, o halde süreci de içine alan farklı bir model gerekebilir. Kitabın sonunda sözü edilen bu model süreçleriyle birlikte öneri olarak sunulmuştur: Yalnızca Suçlu mu Suçlu?

Bedir Acar
02 Eylül 2020 Çarşamba
Akşam Gazetesi

O Kuşu Ben Gördüm

Üstat Necip Fazıl Kısakürek’in ‘Reis Bey’ adlı eseri, yanlış olduğu sonradan anlaşılan karar neticesinde suçsuz bir gencin idamına sebep olan bir hakimin kendi vicdanıyla, toplumla, suç ve suçlu kavramıyla hesaplaşmasını konu alır.

Türk tiyatrosunda defalarca sahnelenen oyun, Mesut Uçakan tarafından sinemaya da aktarılmıştır.

Reis Bey’de şöyle bir diyalog vardır:
Sanık: Sen kaplanı yetiştir, besle, sonra da pençe atıyor diye kement at ipe çek.
Hakim: Öyleyse ceza ölçütleri hak, adalet, kanunlar gereksiz mi?
Sanık: Öyle değil. Bunlar doktorun çare bulamayınca bütün bir uzvu budamaya mecbur kalması gibi bir iç tedavi üstünde tedbirler.
Bu diyalogun önermesinde olduğu gibi, kimse suçlu olarak doğmadığına göre, suçu oluşturan faktörler karmaşık ve katmanlı bir süreçten beslenir.
Bu konuları irdeleyen ilginç bir kitap var elimizde.

Adı ‘O Kuşu Ben Gördüm.’

Pegem Akademi tarafından yayınlanan kitap, Kahramanmaraş E Tipi Kapalı İnfaz Kurumu’nda yapılan bir araştırmaya dayanıyor.

Çalışma hazırlanırken, mahkumlarla yüz yüze yapılan görüşmeler neticesinde, 346 veri toplanmış. Mahkumlara eğitim ve özgeçmiş hikayeleri sorulmuş. Sonrasında ‘edebiyat’ devreye girmiş. Mahkumların anlattıklarından hareketle (yer ve insan isimleri verilmeden) hikayeler kaleme alınmış. Bireyi suça iten nedenler, ince nüanslar eşliğinde öykülere nakşedilmiş.

Metinlerde genellikle aile, öğretmen ve çevre faktörlerinin tetiklemesiyle meydana gelen ‘kopuş’lar ele alınmış.

Şair-yazar İnci Okumuş, Dr. Veda Yar Yıldırım, Prof. Dr. Nail Yıldırım ve Cumhuriyet Savcısı Bülent Delibalta’nın katkılarıyla hazırlanan kitap, ‘Reis Bey’in bize yönelttiği soruyu bir daha yineliyor: Yalnızca suçlu mu suçlu?

https://m.aksam.com.tr/yazarlar/bedir-acar/ataturkten-erdogana/haber-1106271

Suça Götüren Süreci Sorguladık

Prof. Dr. Nail Yıldırım

“O Kuşu Ben Gördüm” üst başlığıyla yayınlanan kitap nasıl bir çalışma biraz söz eder misiniz?

Kitap insan üzerine yapılmış bir araştırma çalışması. Konusu insan. O insan ki farklı hallerde bulunabilen, kendinden her şey yapabilen toplayıcı bir varlık. Bu toplayıcı varlığın hallerden birisi de suç işlemesi ve mahkûmiyet almasıdır. İşlenen suç çarpan etkisiyle önce işleyeni daha sonra da etkilediği insanlarla birlikte tüm sistemi olumsuzlaştırır. Bu kitabın ortaya çıkmasındaki temel amaç suça götüren süreçleri eğitimci bakışıyla sorgulamaktır. Suçu hafifletmek, suçluyu aklamak değil... Herkesin suçlu olma potansiyeli bulunduğu gibi toplumda neden bazı kesimlerde suç işleme oranları daha fazladır? Suç oranının yüksek olduğu kesimlerin sosyo-ekonomik düzeylerinin istatistikî olarak daha düşük olması bir tesadüf müdür? Değildir tabii ki. O halde suçta suçluyla beraber başka değişkenler de yer almaktadır. Burada suç sonuç olarak karşımıza çıkar. Suç, suçlu, mahkûmiyet olarak ortaya çıkan bu durum, bazılarının iyi insan olarak yetiştirilememe sürecinin sonucudur. İyi insan yetiştirme bir süreçse o halde sürecin de sorgulanması gerekir. Suç istatistiklerinde görüldüğü üzere her türlü cezaya rağmen suç oranları çoğalmaktadır. Bunun sebebi sadece sonucun cezalandırılması olabilir. Araştırma kapsamında cezaevine gidilerek bizzat mahkûmlarla yüz yüze görüşülerek 346 veri toplandı. Kitap yapılan araştırmayı ve sonuçlarını içeriyor.

Suç, suçlu ve suçun ortaya çıkmasındaki etkenler göz önünde bulundurulduğunda akademik anlamda bu eserden nasıl bir sonuç çıkarıldı?

Araştırmanın bir hipotezi vardı; Yalnızca suçlu mu suçlu? Mahkûmlara eğitim özgeçmiş hikâyeleri soruldu. Çıkan sonuçlar üstat Necip Fazıl Kısakürek’in işaret ettiği ve en başta ortaya koyduğumuz hipotezi doğrular mahiyetteydi. Kitap insanı yetiştiren aile, öğretmen, çevre bağlamında mesajlar içeriyor. Araştırma sonucuna bağlı olarak, mademki suç insanı yetiştirme sonucudur, o halde süreci de içine alan farklı bir model gerekebilir. Kitabın sonunda sözü edilen bu model süreçleriyle birlikte öneri olarak sunulmuştur: Yalnızca suçlu mu suçlu? Yalnızca suçlunun cezalandırılması süreci eksik bırakabiliyor. Kitabın sonunda ortaya çıkan modelde insan yetiştirme sürecinde kimin ihmali varsa hüküm süreçlerine dâhil edilmeli deniliyor.

Bu çalışma için yazı talep ettiğinizde mahkûmlardan nasıl karşılıklar aldınız?

Mahkûmlardan önce Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nden ve hapishane yönetiminden (Savcı, müdür), olumlu karşılıklar aldık. Mahkûmlarla görüşme süreçlerinde cezaevi öğretmenleri, infaz koruma memurlarının katkıları çok oldu. Mahkûmlar da böyle bir soru karşısında öncelikle şaşırdılar. Ancak konuyu tam olarak anlayınca yazmak konusunda gönüllü davrandılar. Anlatmak istiyorlardı. Bol bol yazmak istiyorlardı. Şaşırtıcı bir şekilde çok güzel yazanların sayısı oldukça fazlaydı.

Hikâyelerde kişilerin isimleri ve hangi suçtan mahkûm oldukları bilgisi verilmemiş. Bunun nedeni nedir?

Bilimsel araştırma etiği kapsamında mahkûmların isimleri gizli tutuldu. Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nden alınan onayda da etik kurallara uyulacağı taahhüt edilmişti zaten.

Mahkumlar Toplumun İhmallerinin Sonucu

İnci Okumuş / Şair-Yazar

Bir şair olarak size gelen metinler üzerinde çalışırken neler hissettiniz? Sizi en çok etkileyen hikâye hangisiydi?

Şairler hayata şiirler giydirirler. Fakat birilerinin yaralarına hikâye giydirdiğim hiç olmamıştı.

Onlar mahkûmdular. Belli ki anlattıklarını kimsenin hikâyesi kendi hikâyelerine benzemesin diye anlatmışlardı. Mahkumlardan gelen 346 metni ilk elime aldığımda bazen tek bir kelimede, yazanların acılarını duyabiliyordum. Ne noktalar ne virgüller olması gerektiği yerde değillerdi. Tıpkı onların olması gerektiği yerde bulunmayışları gibi. Zira her insan önce hürriyeti için yaşardı.

Okuduğum mektup sahipleri için şunu söyleyebilirim; ben onların gökyüzünü görebilme, toprağa basabilme mahrumiyetlerine yalnızca kader diyemedim. Cezaevi koğuşunda bir kuşu olsun görebilmek için çırpınan bu insanların düştüğü yanlışlarda toplumca ihmal ettiklerimizin derin sızısını duydum. Uykularım kaçtı, yeri geldi gözyaşlarımı tutamadım. Keşke dedim, her mahkeme sonrası hürriyet hayal eden, mahkeme tutanaklarını ezberleyen bu insanlar, evvelce şiirler ezberlemiş olsaydı. Gördüm ki; hangi insana türküsünü unutturmuş, hangi yüreğin içinden sevdiği kıza olan şiirleri söküp almışsak o insanı kaderin çıkmazlarına biraz da biz davet etmişiz. Yazılanlara daldığım anlardan birinde elimdeki minik yara başını koparıp kanatmıştım. Anladım ki; birilerinin yaralarını okumak, diğerimize kendi yarasının kabuklarını kanattırabiliyor. Artık her şeyin geri dönüşümüne kafa yorduğumuz yerde insanın geri dönüşümüne kafa yorma vaktimiz gelip geçmektedir.

Etkilendiğim hikâyeye gelince; Ölçtüm, biçtim, tarttım: Hepsinde de ağır geldi acı. Hüznü hüzünden ayıramadım.

Bu Kitabın En Önemli Muhatabı Eğitimciler

Dr. Öğr. Üyesi Veda Yar Yıldırım

“Cezaevinden Eğitimcilere Mesajlar” şeklinde bir ifade var kitabın kapağında bunun sebebi nedir?

Kitapta suçun oluşumunda informel yapılar dediğimiz ailenin, formel yapılar dediğimiz eğitim sisteminin ve çevrenin ihmalleri literatüre dayalı olarak ortaya çıkarılırken, formel yapının ihmali mahkûmların eğitim özgeçmiş hikâyeleriyle ortaya konuldu. Mahkûmların eğitim özgeçmiş hikâyelerinde eğitimcilere ilişkin mesajlar bulunuyor. Hikâyelerde geçen eğitimci kavramları analiz edildiğinde; öğretmen kavramı 115 kez geçiyor. Bunun 94’ü olumsuz bir şekilde ifade edilmiş. Okul müdürü kavramı ise 24 kez geçiyor. Bunun 21 tanesi olumsuz ifade edilmiş. Tabii ki sistemde son derece değerli, idealist öğretmenler var. Ancak mahkûmların sözünü ettiği öğretmenlerin büyük çoğunluğunun olumsuz bir şekilde anılması manidar. Bu yüzden kitabın en önemli muhatabının eğitimciler olduğunu düşünüyoruz.

Yayınevi : Pegem Akademi Yayıncılık
Yazar : Bülent Delibalta
Barkod : 9786257880312
Boyut : 14x21
Sayfa Sayısı : 134
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Cinsi : 1. Hamur
Basım Yılı : 2020
Cep Boy : Hayır
1. Hamur

Yorumlar

Sonuç bulunamadı.
T-Soft E-Ticaret Sistemleriyle Hazırlanmıştır.