*Ulusumun seçkin evlatlarının yapmak zorunda oldukları şey, evvela bir Türk Birliği’nden söz etmek olmalıdır. Bu birlik, denizlerle karaların birleşmesini esas alır. Karayı torunum Çıngız’ın kurduğu cihan devleti temsil ederken, denizi, neslimden Oğuz boyunun kurduğu Osmanlı Cihan İmparatorluğu temsil etmiştir. Çıngız İmparatorluğu steplerin, ulu ırmakların ve iç denizlerin imparatorluğu iken, Osmanlı, kıtaların ve okyanusların temsilcisidir. Bu yeni bir Türk hinterlandıdır ki, hedefiniz bu iki imparatorluğun sahip olduğu topraklar olmalıdır. Bu aynı zamanda tarihin coğrafyaya iz düşümüdür. Bunu gerçekleştirmenin yolu ise, Türklüğünden şüphe ettiğiniz yöneticilerinizi başınızdan uzaklaştırmaktan geçiyor. Çok şey bilip hiçbir şey bilmeyen insanları başınızdan uzaklaştırmadıkça, çok şeye sahip olup hiçbir şeye sahip olmayan ülke konumundan kurtulamazsınız. Bilin ki, Türk’ün söz sahibi olmadığı bir dünya adaletsiz, şenliksiz ve gösterişsizdir. Çünkü biz Tanrının bilerek yarattığı ve diğer kavimler üstünde güçlü kıldığı bir ulusuz.*
… O halde gelecek nesillere klasik anlamda bir milliyetçilikten öte, bütün Türkleri içine alan güçlü, büyük, kısıtlanmamış bir milliyetçilikten söz etmeliyiz. Hareket noktamız ve kuvvet kaynağımız bu olmalıdır. Bu, kısmi bir jeopolitik düzlemi esas alan bir milliyetçilik değil, uygulanabilir hayat alanı olan, bütün dünya Türklüğünü kucaklayan, biricik Türk coğrafyasını mekân kabul eden, ama mutlaka küresel hedefleri olan büyük bir milliyetçilik olmalıdır.