İlk nükleer silahlar sofistike araştırma-geliştirme projelerinin bir ürünü olarak elde edilmiş ve ABD tarafından Japonya’ya karşı kullanılmıştır. Soğuk Savaş döneminde dünyayı, insanlığı ve uygarlığı yıkımın eşiğine getiren bu kitle imha silahları, günümüzde de devletlerin savunma ve dış politikalarında önemini ve ağırlığını korumaktadır. Her ne kadar uluslararası hukuk, nükleer silahların yayılmasının önüne geçmeye çalışıyor gibi görünse de politik ve ekonomik olarak güçlü olan devletler, zaten var olan nükleer silahlarını geliştirmeye yönelik çalışmalarını da sürdürmektedirler. ABD, AB ve İsrail, İran’ı nükleer silahlanma ile suçlarken; İran, bu çalışmalarının "barışçıl kullanım hakkı" kapsamına girdiğini savunmaktadır. İran’la ABD arasında 1979’daki İslam Devrimi’nden beri süren gerilim, nükleer meseleyi daha da karmaşıklaştırmaktadır. Son dönemde İran’da yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ahmedinejad’ın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle birlikte, İran, bölgedeki nüfuzunu artırmaya yönelik politik faaliyetlerini hızlandırmış ve nükleer çalışmaları konusunda bilinen tüm güçlere karşı cephe alarak, faaliyetlerini sürdüreceğini açıklamıştır. Kitap; kıran kırana bir güç mücadelesinin sürüp gittiği Ortadoğu satranç tahtasında, İran’ın en keskin satranç hamlesini ve bu hamlenin oyundaki güç dengesini nasıl etkileyeceğini tarihsel süzgeçten geçirerek bugüne taşımakta ve okura olası senaryoları net bir şekilde sunmaktadır.