*Canlı yayından az önce çıktım. Kupamı kavrıyorum, aslında biliyorum, kahveden başka bir
sıcaklık aradığım. Havanın soğuğundan, dışarıda yağan, lapa lapa güzelliği ile herkesi büyük
camların önüne toplayan kardan, mevsim yüzünden değil aradığım sıcaklık. Sıcacık ofiste bir
fırtınanın içinde bekliyorum, boğuluyorum. Nuh’un gemisine binemeyen zavallılardan biriyim,
geminin azgın sular üstünde uzaklaştığını seyreden bir inanmazım. Çok pişmanım, suyun içinde yanıyorum. Bilgisayarımın kenarına yapıştırdığım karakalem resme, küçücük bir not kâğıdına çizdiğim kalınca gövdeli gemiye bakıyorum. Yağmur bile yağıyor kâğıtta ince çizgilerle. Kurşun kalemle karaladığım kara bir suyun içinde gemi. Gövdesi sulara gömülmüş bedenden gemiye doğru bir el uzanıyor, kurtulmak umuduyla. Ne zayıf bir umut, ne talihsiz bir an. Duyuracak mı nedamet dolu sesini o elin sahibi, gök gürültülerinin içinde? Bir ip atılacak mı? Kabaran suların azap veren koynundan kurtulacak mı? Nuh`un gemisine binemeyen bu zavallı kim?*