Niran ile Ziryab’ın sıradışı hikâyesi Doğu’nun Batı’ya armağan ettiği en renkli sayfaların başında gelir. Hikâyenin bu denli güzel ve cezbedici olmasının sebebi en başta Niran ile Ziryab’ın tarihsel bir gerçekliğe dayanması, Rönesans’tan çok önce sanatın ve müziğin ilham kapılarını dünyaya açması ve elbette bu iki figürün Doğu’da ve Batı’da büyük ve derin bir aşkı temsil etmesidir. Ziryab’ın (Ali Nafî), Doğu’da başlayan uzun yolculuğu Kurtuba’da son bulur. Yaşamında baştan sona karşılaştığı güçlükler, rekabetler, kıskançlık ve ayrılıklar hiç eksik olmaz. Ancak o sanatsal dehasıyla tüm zorlukların üstesinden gelmeyi başarır. Zamanın ötesinde bile gerçek sesinin duyulacağının bilincindedir. Ziryab erken yaşlardan itibaren herkesi büyülemiş, halife ve emirlere doğrudan tesir etmiştir. Müziğe büyük yenilikler getirmiş, teknik ilerlemeler sağlamıştır. Onun kurduğu karma eğitim veren müzik okulları Antik Yunan’dan sonra Avrupa’da bir ilktir. İspanyol müziğinin ve flamenkonun temellerini atmıştır. Ayrıca o kelimenin tam anlamıyla zarafet sahibi bir kültür insanıdır. İnceliği ve duyarlılığıyla yüzyıllar öncesinden örnek bir sanatçı tipi yaratmıştır. Yaşam tarzı, bilgi birikimi ve görgüsüyle Endülüs sarayına zevk ve ihtişam katmıştır. Endülüs’ün parlak sayfalarında hâlâ onun derin izlerini görürüz. Yücel Feyzioğlu, Türk masallarının büyük ustası, bu sefer uzun ve ayrıntılı bir çalışmanın ardından iki ciltlik bir romanla Niran ile Ziryab’ı tüm dünyaya tanıtmaktadır.