Tükendi
Stok AlarmıSANATTA VE POPÜLER KÜLTÜRDE
HABİS, ÇİRKİN VE KÖTÜ
Modern sanatın, kutsal yüce yerine sıradanı yüceleştirme eğiliminde olduğunu biliyoruz. Sıradan olanın, sokaktakinin ve küçük kahramanların hikâyelerinin epikleştirildiği, tarihsel epiğinse ancak kendi geleneksel formundan soyulup modernleştirildikçe sanatın konusu olabildiği bu süreç, modern tarihin bir evresinde habis ve çirkin olanın yüceltilmesi sınırına kadar geldi. Böylece modern sanat şeytanı, şeytaniliği, ucube varlıkları, kanlı tedhişçi performansları içerecek bir sınırsızlığa ulaştı. İşin tartışılması gereken tarafı, bu durumun sadece yüksek sanatla sınırlı olmayıp popüler sanatın ve popüler kültürün de çok merkezi bir yerine konumlanması. Geçtiğimiz aylarda bir genç kızın başının kesilmesiyle gündeme gelen -ve nedense hemen unutulan- internetteki bazı sohbet odalarında paylaşılan görseller, şarkılar ve sözler, habis, çirkin ve kötünün yüceleştirildiği bir vasata işaret ediyor. Ya da bazı şöhretli markaların defilelerinde, sahnenin yine şeytani, ucube, habis temsillerle doldurulması da bu popülerleşmenin bir başka tezahürü. Veya cinsiyetsizlik çağrıları içeren mitinglerde ve yürüyüşlerdeki kostümlere, makyajlara bakalım; Dante’nin cehennemini tasvir eden Orta Çağ minyatürlerini andırmıyor mu sizce de? Nihayet bu sayıda konuya farklı veçheleri metafizikle, bu metafizik seçimlere dayalı politik, sosyolojik boyutlarıyla temas etmeye çalıştı.
Dosya, Yaylagül Ceran Karataş’ın, “Kötülüğün Estetikleştirilme(me)si” başlığında çağımızda kötülüğün yüceltilerek estetize edilmesini etraflıca irdelediği yazısıyla açılıyor. Ardından Tuba Kaplan’ın Prof. Dr. Kasım Küçükalp ile“Ontolojik Kararsızlığımız Şaşkınlık Doğuruyor” başlığıyla gerçekleştirdiği önemli detaylar barındıran röportaj ile devam ediyor. Mehmet Emin Balcı, “Yıkım ve Yanılsama Arasında Kötülük Anlatıları” isimli yazısında, kötülük tanımları ve kötülük referanslarını aralıyor. Hacer Selçuk, “Düşmüş Bir Asi, Trajik bir Kahraman: Şeytan” başlığıyla şeytanın algı ve dışavurumunu anlatı geleneği, edebiyat ve sanatta dışa vurumuna değiniyor. Ardından Enes Özel, “Gizli Bellek, Karabasanlara Boğulmuş Bir Şehir ve Bay Hyde” üzerinden kötülüğün saf bir biçimde düşünülüp düşünülmeyeceği olgusunu tartışıyor. Hande Yıldırım Önsöz, “Göğün Kardeşler Birliğinden Mistik İlksel Denize Rock ve Metal Müzikte Ehvenişer Döngüsü” yazısında tarihten mitolojiye dünya sahnelerini aralayarak metal müziğin yolculuğunu Türkiye özelinde kötülük temasından inceliyor. Merve Akbaş, “Sanat Mı, Şiddet Mi, Vandalizm Mi?” yazısında sanatta şiddet ve terör eylemlerinin griftliğini sorguluyor. Dilârâ Yabul İşleyen, “Kan, Kemik ve Tuval: “Çağdaş Sanatta Kötülüğün Teşhiri” Orta Çağ fresklerinden Rönesans resimlerinin vahşi mitolojik unsurlarına kadar sanatın korkunç ve şiddet temalarını aktarıyor. Cihan Aktaş, “Sanatta Kötülük, Bazen Yergi Bazen Habaset” yazısında kötülüğün her zaman sanatta konu olduğunu, kötülüğün roman karakterleri ve çizgilere yansımasını ele alıyor.
Nihayet’in Kayıtlar, Hayat Memat ve Kültür Atlası sayfalarında da okuru birbirinden önemli yazılar bekliyor.
Şeyma Kömürcüoğlu “Melamet Hırkasını Filozofa Giydirmek” başlığında felsefe tanımını ve farklı çevrelerin felsefe yapma biçimlerini kendi deneyimlerinden yola çıkarak izini sürüyor.
Ömer Torlak “Rasyonel Olamamanın Rasyonel Sebepleri Üzerine” başlıklı yazısında tutum ve davranışlarımıza yakıştırdığımız rasyonellik nedenler üzerine eğiliyor.
“Evrak-ı Perişan Arasında” serisine devam eden Necati Tonga ise “İbnülemin Mahmut Kemal İnal’ın Unutulmuş Bir Mektubu” başlığında İnal’ın hayatını içeren bilgilerin yanında İbnülemin ve Abdülhak Hamid dostluğunu öne çıkaran önemli bu vesikanın hikâyesini Nihayet için aktarıyor.
Tahsin Yıldırım, “Mecnun Gönüllü Şair: Hâfız İsmail Müşfik” başlıklı yazısında yüzlerce yıllık Türk edebiyatında ismi unutulan İsmail Müşfük’in hayatına dair bilgileri aktarıyor.
Mehmet Kırtorun, "Susturulmuş Yankılar Bulgakov’un Ateşi, Lockshin’in Kadrajı" yazısında Bulgakov’un kalemini, Moskova sansür günlerini kurmaca metin ve sinemaya aktarımı üzerinden inceliyor.
Tuba Kaplan, “Kaybolmuş Çevirilerin Işığında Sofi Huri: Bir Arayışın Unutulmuş Hikayesi” yazısında, Sofi Huri’nin tasavvuf yolculuğunu, yazarın bugün unutulan ve yayınlanmayan çeviri ve telif eserlerini öne çıkararak aktarıyor.