Adalet ile hakikat arasında, felsefeyi ilgilendirdiği kadar insanın içgüdülerini de temel edinen bir ilişki var. Bu ilişki yumağını belli belirsiz şekillere sokarak türlü zihinler eliyle yazıya döküp adına hukuk diyoruz. Söz konusu kurguya göre önce hakikati bulup ardından nor- matifleşmiş ve kanıtlanmış adaleti sağlamaya çalışıyoruz. İçgüdülerimiz de sürekli hakikati ve adaleti arıyor, bunları arayacak yolları yokluyor. Toplumsal bir olgu olarak tümel hukuk idesinde akseden hakikat ve adalet istençlerimiz, cazibe ile mansabına akan ufak bir dere gibi bütünüyle biyolojik tikel içgüdülerimize yönlendiriyor bizi. Bu noktada Nietzsche’den başka nereye bakabileceğimizi kestirmek zor ve onun Tanrıça Themis ile dans edişi görünüyor imgeler dünyasının henüz dile dönüşmemiş bir bölümünde. İşte onu dile getirmek, yazıya dökmek ve ses ile iletmek… Bu ancak Nietzsche’den ilhamla yapılabilirdi. Bu nedenle bu yapıtta Nietzsche’den ilhamla denendi.