Issız sokak birden kalabalıklaşıyor, liseden arkadaşım Hatice ve tanımadığım bir sürü insan. Beni tanıyor hemen, kucaklıyor, evlenmiş, kocası yanında, arkadaşları, akrabaları… Keyifli bir film izledik bu akşam sonra da yürüyüşe çıkalım dedik. Keyifli, ne demek, anlayamıyorum bir türlü. Agnes Varda ölmüş, diyorum. Eve gidip bir filmini izleyeyim. Hatice, oldu canım, sonra görüşürüz, diyor. Sonra, ne zamana denk geliyor, diye sormuyorum. Giderken aksayan bacağıma bakıyor, şuna çare bulamadın bir türlü, diyor. Düşlerimde, diyorum, her iki bacağım aynı uzunlukta, kocam daha çok seviyor o zaman. A, evlendin mi sen, deyip kahkahasının ardında kayboluyor.
Ne Mutlu Apartmanı, bir kol mesafesinde yaşayan, ancak sayfalarca uzakta bekleşen insanları odağına alıyor. Aynı apartmanda yaşayan bu insanlar daire daire bir yabancılık çekmiyorlar sadece; aynı dairede, aynı odada, hatta aynı bedende de benzer bir yabancılık hissiyle boğuşuyorlar. İşsiz kalan bir adam, eşini kaybeden bir kadın, balkondan ayrılamayan bir emekli, öykü karakterleriyle dertleşen bir yazar…
Sevtap Ayyıldız, birbirine dokunan, zamanı-mekânı paylaşan öyküleriyle geçmiş ve şimdi arasına, acılardan oluşan bir köprü kuruyor. Diğer bir değişle, apartmanın kendisi de bir karakter olup çıkıyor.
Öykünün gücü adına!