Koca duvarlar ardında sonsuz eğlenceler, mütemadiyen süren zevküsefalar içinde yaşadığımız sanılmasın; Payitaht’ın yılankavi sokaklarında koşturan çocuklar, kahvede nargile fokurdatan keyif ehli, her gün denize ağ atan balıkçı hatta bir hamamın külhanında kıvrılıp uyuyan kopuk taifesi bile bizden huzurludur. Bu kafes, nam-ı diğer şimşirlik dairesinde kavanoz içindeki reçele bakıp ulaşamayan sinekler gibiyiz. Bazen, keşke padişahlığa namzet bir şehzade değil de bir derviş olarak yaşasaydım derim. Cellada verilmeyle padişah olma arasında kıldan ince, kılıçtan keskin bir sınır olduğu devirlerden, tarihî roman tadında öyküleri bir araya getirdi Ceyhun Balcı. Tarihî gerçeklerle kurmacanın birlikte harmanlandığı bu öyküler, bir yandan hastalık ve ölüme diğer yandan gürültülü ve gösterişli bir yaşama ışık tutuyor. Kahramanlar eşref saatini beklerken, lakapları ve gülümseten benzetmeleriyle, mezar soyguncuları, merasim delileri ve şimşirlik öyküleriyle şaşırtıyor okuru. “Çok Acayip!