*Kendi zamanında çok iyi anlaşılmış bir sanatçının etkileyici hikâyesi.*
Gore Vidal
Nat Tate, Amerikan dışavurumcu resminin şüphesiz en gizemli figürü: Yaptığı resimlerin yalnızca birkaçı günümüze ulaşmış olan, geri kalanını kendi elleriyle yok etmiş bir deha; Hans Hofmann’ın öğrencisi, şair Frank O’Hara, sanat galerisi sahibi Janet Felzer, onun gibi dışavurumcu ressam Franz Kline, hatta büyük ressam Georges Braque gibi isimlerin dostu. William Boyd, bu doğuştan yetenekli sanatçının yaşamını Logan Mountstuart’ın günlüğünde anlattıklarından da yararlanarak ince ince işliyor. Dehanın doğumundan ölümüne çalkantılı yaşantısını, hüzünlerini, sarhoşluklarını, hayal kırıklıklarını, başarılarını tüm gerçekliğiyle ortaya koyuyor.
Peki ama Nat Tate’i neden kimse tanımıyor?
*William Boyd, Tate’in çalışma yöntemini öyle kuvvetli betimliyor ki 60’lı yıllarda New York, Prince Sokağı’ndan aldığım küçük yağlıboya tablonun kayıp Üç Panolu Triptik resimlerinden biri olduğuna beni ikna etmeyi başardı. Bu dingin ve dokunaklı monografın büyük hüznü, sanatçıların –Tanrı’nın sizi elbette bir sanatçı, ama vasat bir sanatçı yapacağına dair– derin korkusunun, geriye dönüp baktığımızda Nat Tate için geçerli olmadığını gösteriyor.*
David Bowie