Bu satırları Efsun’a ezbere okuyan Aras, kuruyan ağzını ıslatmak için bir müddet durakladı.
*Anladın mı ne demek istediğimi? Bir gün hasta olduğumuz için değil, insan olduğumuz için hepimiz öleceğiz. Şimdilik yaşıyorum ve ölmeden önce de ilk fırsatta senin yanındayım. Şunu da bilmeni isterim: Benim için hüzünlenme. Hüzünlü bir ruh insanı mikroptan önce öldürür. Tabii bu işin bitmesi birkaç gün zaman alacak ama fırsat buldum mu en kısa zamanda yanındayım. İnan bana. Hele bu Lütfü konusunda daha sık telefonlaşalım. Sen karşı tarafa renk verme. Onların ayakkabılarını her halükârda nakledeceğinin sözünü ver, Lütfü Beyefendi’ye. Ben, Lütfü’nün Amerika’da olduğunu bakanlıkla birazdan, olur da makamda gecenin bu saatinde yetkiliyi bulamazsam, en geç sabahleyin onlarla konuşacağım. Hayret, böyle bir durumdan benim nasıl ve neden haberim olmuyor? Daha önce de Karman Ağa davasında; sen benim muhbirim olduğun için Alman Devleti sana Amerika Devletinden vatandaşlık ve pasaport almıştı. Bu nakliye işi için zararın olsa bile, Alman Devleti malları kontrol etmek için senin zararını öder.*
Efsun gamsız bir ses tonuyla, *Sana yardımcı olabileceksem ödemeseler de olur. Bu ayakkabıların özelliği neymiş ve bir de başka ülkelere de bu ayakkabıların ticaretini yapıyorlar mı, onu da sorayım mı?* Aras, Efsun’un bu birlikte düşünmesinden memnun olmuştu.