“Bakın, söylüyorum: Tehlikeli olarak değerlendiriliyorsunuz.”
Vurguladığı sözcük irkiltiyor beni.
“Tehlikeli mi Tehlikede mi?” diyorum; “diliniz sürçmüş olmasın? İkisi çok ayrı şeyler.”
“Aynı kapıya çıkar,” diyor; “tehlikeli olan tehlikededir.”
Amerika’nın önayak olduğu Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı tam da ayrılıkçıların çizdiği Kürdistan haritasının sınırını oluşturacak biçimde geçiyor topraklarımızdan. İçimden; “Ama bu kadarı da olamaz! Olabilir mi?,” derken telefonun sesiyle irkiliyorum… Çok büyük bir oyunun için-de yuvarlanıyor Türkiye…”
“Ben şunu bilir şunu söylerim hep,” diyor yüzüme bakmadan; “siyasi tavırlı yazarlar, şu ya da bu biçimde arkalarını bir güce dayarlar. Bugün devlet katında, ne ordu, ne hükümet, ne istihbarat sizinle aynı görüşte. Ne tavanda yandaşınız kaldı, ne tabanda! Dünyada bile sırtınızı dayayabileceğiz güç kalmıyor gitgide. ‘Küresel E-fendi’ dedikleriniz ulus devletlerin gırtlağına öyle bir çöktü ki, devletler, halklarını alıştıra alıştıra, kendi kendilerini tasfiye etmeye başladılar artık. Yahu siz böyle ulus devlet diye atıp tutarken, neyinize güveniyorsunuz Allah aşkına?”
“Allah’a!” diyorum; “en güçlü istihbarat örgütleri, CIA’lar Mossad’lar solda sıfır kalır Allah’ın yanında.”