Kentin büyük ve kalabalık caddesinde yürüyordu. Oradan oraya koşuşturan insan kalabalığı içindeki bir başınalığını hissetti, irkildi. Kara duygularıyla sarı sıcak kentlere göçüp, orada da aykırı duran sonbahar sürgünlerini düşündü. Aynı yerlerden aynı sözcüklerle geçiyordu kaçıncı kez. Sözcükler öldürüyordu sanki her şeyi. Bu kenti terk etmeye hazırlanıyordu. Mülksüz ve çıplak. .
Uzun zamandır kimseyle konuşmuyordu, hep anılarını anlatan yaşlı balıkçı dışında. *Mülksüz ve çıplak olmalı* dedi. Yaşlı balıkçının aldırdığı yoktu. Şu lanet olası dünyada kim aldıracaktı peki? Her şey ne kadar da hızlı kirleniyor, ne kadar hızlı tüketiliyordu artık.
Yaz yağmuru gibi serinletici ve geçici yaşanıyordu ilişkiler. Sevgiler bir atımlık, saçlarımız süpürge bile değil dostluklara. Şeytanın sevgili çocuklarıydık belki de. Tutkularının izleğini sürmekten yorgun düştüğü anlarda, en çok terk edilmişliklerine üzülürdü. İnsanları ve ilişkileri bir kez daha çıplak düşündü. Neden her şey örtünük yaşanıyordu sanki? Kim bilir? Belki de hayatın gizemi buradan geliyordu.