*Köyümüzü Müfreze bastı, kurban olduğum. Sabaha karşı geldiler, evlerimize düşmana saldırır gibi saldırdılar. Divan Ali ile Tingo’yu arıyorlarmış. Bir de Hane ile kocasını… Müfreze, atlarıyla daldı damlarımıza. Gençler yoktu, hepsi dağa kaçmışlardı. Köyde beli bükülmüş yaşlılarla kadınların sırtlarına sopalarla ve kılıçlarının tersiyle bellerine, butlarına, rast gelen yerlerine vurmaya başladılar.
Müfrezenin önüne dolaklarımızı attık, poşularımızı attık, tınmadılar. Oysa biz kadınlardık. Cennet anaların ayakları altındadır demişti peygamberimiz. Bunlar ne kadını, ne kadın çığlıklarını, ne Allah korkusunu biliyorlardı. Yapmayın, etmeyin, bunlar günahsız, mazlum insanlar dedik! Başlarına vurmayın, mazlumları sakatlayacaksınız. Sakatlananlar deli divana olacaklar. Yalvardık, yakardık ama zalimleri durduramadık. Anaların kucaklarındaki çocuklarını kurşunladılar. Bebelerini itlere parçalattılar. Kadınları çocukları korkuttular, yüklüklere yatak altlarına baktılar, beşikte yatan çocukları korkuttular. Gelinlerimizi kızlarımızı taciz ettiler. Yüreğimize korku saldılar. Silah araması yaptılar. Bir şey bulamadılar,*
*Borbor kardaşım! dedi Şıh,’Gördüğün gibi, nerde varsa böyle zulüm, çaresi isyan olmuştur. İsyandan başka çaremiz kalmamıştır. Oysa zulüm kalıcı değil. Hemen de gitmiyor. Git desen de gitmiyor. İnsanlara acı çektire çektire, işkence ede ede gidecek. Onun şartını koyanlar böyle buyurmuşlar. Bunlar doyumsuz insanlardır. Bin yıl versen, bin yıl yaşayacaklarını, bin yıl zulüm yapacaklarını sanırlar. Çok zulüm yapmakla, çok yaşayacaklarını sanırlar. Kan, zulüm, vahşet, gözyaşı kimseye hayır getirmez. Bunları askerde öğrettiler bize. Bazılarını da kitaplarda okuttular. Bir zamanlar Makedonya Kıralı, Büyük İskender sonra, Atilla, sonra Cengiz Han, sonra Timur, sonra Napolyon, sonra Osmanlı dünyaya hükmedeceğiz diye yola çıkmışlar, ama yaptıkları zulümden, döktükleri kandan başka bir şey bırakmamışlar geride’ ....*