Herkes gibi olduğumu kabul etmem zaman aldı. Ne var ki, diğerlerinin dışında kalmamak için onlara benzeme telaşıyla “herkes gibi olma” ve “herkesten farklı olma” ikilemi ayaklarıma dolanıyordu; ruhsal anlamda gelişemiyor, hayalî şatomun burçlarında köşe bucak koşturmaktan vazgeçemiyordum. Bir garip dünya idi ama garip olmasaydı başka nasıl olabilirdi? Bilinenden daha mantıklı, daha az garip bir varoluş alternatifi mümkün müydü? Naçizane kul olan ben, bu içinden çıkılmaz varoluşun yerine başka nasıl bir “oluş hâli” koyabilirdim ki? Bugünümden çocukluğuma bir portal açılmış olsaydı, yüzlerce yıldır insanların arasında sessizce dolaşan ve o zamanlar bizim muhite hiç uğramamış bir Zen bilgesinden, biçare çocukluğuma gitmesini rica ederdim. Belki onun basit önerileri sayesinde gelecekteki kendime daha şefkatli davranır, olmuşu-olacağı sağduyuyla kabullenir, daha az üzülürdüm.
Bilge Genç, yaşamdaki pek çok konuya dair fikirlerini, anılarından derlediği bir zaman yolculuğunda dile getirmekle kalmıyor; hatıralarının izinde içsel sorgulamalarını, tartışmalarını, zorluklarını irdeliyor. Okuyucuya ise keyifle okumak kalıyor.