“Ciddiyim ben, Céleste. Sizden başka kimse beni bu kadar iyi tanımıyor, her yaptığımı bu kadar iyi bilmiyor. Hele ki size anlattıklarımı hiç kimse bilemez. Ölümümden sonra, sizin günceniz benim kitaplarımdan dahi daha çok satacaktır. Evet, evet, bir fırının sabah ekmek sattığı gibi satacak o günce, belki de bir servet kazanacaksınız. Hatta daha da ileri gideceğim, Céleste; siz yazacaksınız, bense yorumlayacağım.”
Céleste Albaret, Marcel Proust’un yalnızca hizmetkârı değil, aynı zamanda kendisinin en büyük sırdaşı ve Kayıp Zamanın İzinde’nin yazım sürecine bizzat tanıklık etmiş biri olarak karşımıza çıkıyor. Sıradan bir anı kitabından ziyade, Marcel Proust’un hem iç dünyasına hem de birçok sırrına açılan bir kapı niteliğinde olan bu kitapta Céleste Albaret, Proust’a dair birçok efsane ve söylentiye tek tek cevap verirken, bir yandan da büyük Fransız yazarı okurlara yeniden tanıtıyor. Monsieur Proust’u okuduktan sonra, hem Marcel Proust’a hem de abidevi eseri Kayıp Zamanın İzinde’ye olan bakış açınız tamamen değişecek!
“Çiçekler hayattaki insanlar için dostluğun ve aşkın sembolüdür, ölülerin umrunda olmaz. Mezarları çiçeklerle donatmak bir gelenek, anlıyorum ama siz de beni anlayın, Céleste; benim mezarlıklara bir bağlılığım olamaz. Kaybettiklerimi bu şekilde geri getirebileceğime inanmıyorum. Benim bağlılığım mezarlıklara değil anılara.”
İlk kez yayımlanan fotoğraflarıyla.