Tükendi
Stok AlarmıElinizdeki eser, Mutlak Varlığın ve O’nun huzûrî bilgisinin insan kavrayışındaki en yetkin, en zirve örneklerinden ikisini sunan İslam arif ve filozofları Şihabüddin Sühreverdî (ö. 1191) ve Molla Sadrâ (ö. 1641) hakkındaki, yine bu geleneğin varislerinden İranlı düşünür ve âlim İbrahimî Dinanî’nin televizyon programlarının Medya Şafak sitesinde yayımlanan çevirilerinden oluşmaktadır. Tarihsel olarak sonra geldiğinden Sühreverdî-İbn Arabî geleneğini içeren ve felsefe-irfan-naklî ilimleri beraber meczeden bir sistematik kurmakla benzersiz bir zirvede durduğunu düşündüğümüz Molla Sadrâ, özellikle İran İslam İnkılâbı’nın arkasındaki düşünsel havzanın fıkıhta usulî, felsefe ve irfanda Sadraî (dolayısıyla İbn Arabîci) kökleri nedeniyle, süregelen bir siyasal etkiye de sahiptir.
Bu bereketli damar, kitapta da görüleceği üzere, çok ilginç tevafuklarla Batı düşüncesine de yol bulmuş, filiz vermiştir. Hikmet-i Mütêaliye geleneğinin yetkin temsilcilerinden fakih-arif ve filozof Allâme Tabatabaî ile yıllarca görüşen (1958-78 arası haftalık dersler) Henry Corbin’in, Heidegger’e “Sizden önce Sühreverdî diye Müslüman bir filozof bu fikirleri söylemişti” dediği aktarılmaktadır. Bazı araştırmacılara göre Heidegger’in Varlık ve Zaman’daki bazı cümleleri birebir Molla Sadrâ’dan çevrilmiş gibidir. Ayrıca Henry Corbin, Molla Sadra’nın kendi ontolojisini özetlediği Kitâbü’l-Meşâir’ini Le livre penetrations metaphysiques (Tahran-Paris, 1964) adıyla Fransızcaya da çevirmişti ve bu kitabın Heidegger tarafından okunduğu kaydediliyor.
Dahası, Henry Corbin, Heidegger’in vefatının hemen ardından bir Fransız radyosunda kendisiyle üstadı hakkında yapılan bir röportajda, Heidegger’in ulûhiyet hakkında ne düşündüğü sorusuna verdiği uzun bir cevabın sonunda, aynen şu ifadeleri kullanmaktadır: “Fakat sırrını kendisiyle birlikte ebediyen götürmüş olması da mümkün. Bu nedenledir ki bugün Arapçadaki ifadeyle kısaca şöyle demeyi tercih ediyorum: Rahmetullâhi aleyhi. İlahi rahmet üzerine olsun.