Hanne Osla`ya geldiğinde bu büyük eski evin her yerinde hep ona dair izlere rastlasa da Miriam`la hemen karşılaşmamıştı. Mesela holün girişindeki askıların birinin üzerine sanki bu askının onun montunun yeri olduğunu ve onun montunun buraya bir gün tekrar asılabileceğini herkese ilan etmek istercesine Miriam`ın ismi kazınmıştır. Şimdi Hanne`nın olan yukarıdaki güzel çatı katı odada, Miriam kimsenin görmediği ama varlığını hissettiği bir gölge gibi kendini hep halıdan geçerek burada yüremesinin üzerinden çok fazla zaman geçmiş olamazdı. Acaba o neye benziyordu, nasıl biriydi Hanne bu bilmiyordu ve bunu ona anlatacak kimse de yoktu.
Hanne Miriam`ın sadece uyumak ve oturmak değil, içinde yürüyecek kadar yer olan, lüks denecek kadar büyük odasını, Trondheim`daki kendi küçük odasıyla karşılatırıncı bu odanın asıl sahibini yerinden etmiş gibi hissediyordu. Ve Tüm bunlar olurken hanne bir yandan babasına yardım ediyor, bir yandan da tüm bu taşınma konuşturmacasından acilen kaçıp uzaklaşmak istiyordu. Aslında sadece Miriam`ın odasına çıkıp orada kafa dinlemek istiyordu. Tabi o bunun yerine mecburen etrafındaki karmaşayı izliyordu. Yapılacak çok iş vardı. O yüzden de işleri bırakıp, çatı katında gündüz düşlerine dalamıyordu.