Bugün ülkemizde öldürülmek istenen bir mazi ile hayata yeniden doğmak, meşale gibi yanmak, çınar gibi büyüyüp, insanlığa hayat vermek için çırpınan fidanların varlık mücadelesi vardır. Milletimizin gayreti ve selameti, bu mücadeleye seyirci kalmakta değil, değerleri gün yüzüne çıkararak değerler ışığında, çarpışan kuvvetleri barıştırmaktır. Üstat Y. Kemal Beyatlı’nın deyimiyle;
Ne harabeyim, ne harabatiyim.
Kökü mazide olan atiyim…
Biz ne geçmişe saldırırız, nede gelecekteki hamlemizi başkalarından kopya ederiz. Reddi Miras yapmadan, ilmin ışığında, maddi ve manevi değerlere bağlı, beş bin yıllık geçmişimizden ilham alarak, yeni hedeflere koşmak ana hedefimizdir.
…
Kıyasıya bir savaştı bu, Haç’la Hilal’in, Batıyla Doğunun, imanla inkârın savaşı… Hisarlar düşüyordu birer birer. Dost düşmana karıştı. Müstağribler (şaşkınlar) bir ağızdan bağırıyordu. Teceddüt teceddüt (yenilik, yenilik)…
Nihayet İstiklal savaşı… Yangın alevleri içinde doğan genç bir devlet!
Evet, çetin bir imtihandan yüz akıyla çıkmıştık. Ateş mazinin bir levslerini (çirkinliklerini, pisliklerini)temizlemişti ama Pyrrhusvari (Yunan mitolojisinde ötücü bir kuş) bir zaferdi bu. Batının silahlı saldırısını püskürtmüş, batılılaşma sevdasından kurtulamamıştık…
Avrupa vaz geçmemişti avından. Aydınlar devrilen çınarlar karşısında sevinç çığlıkları atıyordu. Düşmanın teslim alamadığı tek kale kalmıştı HAFIZA yani DİL. Bu günü düne bağlayan köprü uçurulmadıkça tarihten koparılamazdık. Tasfiyecilerin her taarruzu bozguna uğruyordu. Karşılarında mabedin şuurlu ve inanmış bekçileri vardı.
…
Diller birlik ve saflıklarını kaybederek gelişir. İnsan zekâsı yeni fetihler yaptıkça, dil de yeni mefhumlar la zenginleşir.
…
Dünyanın iki büyük inkılâbı, yani 1789 Fransız inkılâbı. Diğeri de 1917 Bolşevik (komünist)inkılâbı. Ne kadar şuurlu ve ne kadar da korkakmışlar. Bütün müesseseleri yerle bir etmişler ama dillerine dokunmamışlar.