*Unutamayacağım bir doğa olayıydı yüzün Milena, bulutlardan değil, kendiliğinden gölgelenen bir güneştin sanki!*
Yirminci yüzyılın başlarında, öykülerini Çekçeye çevirmesini istediği Milena’yla mektuplaşmaya başlayan Kafka’nın, çok geçmeden duygularını tüm içtenliğiyle kâğıda döktüğü, bizim de bu yanına ilk kez tanık olacağımız, belki de tam da bu yüzden yayımlanmasını istemediği *Milena’ya Mektuplar*, daha ilk mektuptan bir adamın, bir kadına değil onun varlığına olan aşkını anlatır. Kafka, Milena’yı değil kavuşmalarının imkânsızlığını, Milena’dan çok onun yaşattığı hüznü sever…