Bakunin, ömrü boyunca borç içinde yaşadı. Devrimin ve değişimin yanı başında olmak istedi. Daima heyecanlıydı; iyi bir hatip ve ikna edici bir eylem adamıydı. Pek çok ülkede istenmeyen adam ilan edilmişti. Bir çocuk kadar hayalperestti; her tanıştığı insanı, çoğu asla var olmamış gizli örgütlerine dahil etmek için dil döküyordu. Sürgündü, sürekli takip edildi. Bifteğe bayılıyordu, tütün tiryakisiydi, neşeli kahkahalar atarak otoriteye küfrediyordu. Türlü hayal kırıklıklarına rağmen yılmıyor, devrimin ve hayatın baş aktörü olmayı arzuluyordu. Sayısız yalan söyledi, çoğuna inandı. Binlerce mektup yazdı, tüm Avrupa’yı dolaştı. Yazmaya başladığı kitap ve broşürlerinin pek çoğunu öfkelenip yarıda bıraktı. Bakunin, insanlık tarihinin en ilginç eylemcilerinden ve anarşizmin sembollerinden biri olarak öldü. Rus ve Sovyet tarihi uzmanı, ünlü araştırmacı Edward Hallett Carr’ın kaleminden benzersiz bir Bakunin portresi... Devlete düşmanlığı bireysel insan doğasına inancından geliyordu. "Otorite uygulamak yozlaştırır, otoriteye boyun eğmek alçaltır," diyordu. "Her devlet, tıpkı her teoloji gibi insanı temelde kötü ve günahkâr sayar" düşüncesine dayanarak devleti "insanlığın en açık, en sinik, en eksiksiz inkârı" olarak görüyordu. -Edward Hallett Carr