Yıl 1925, cumhuriyet henüz ilan edilmiş ve bütün Mevlevî tekkeleri kapatılmış; Galata Mevlevîhânesi`nin aşçı dedesi Âlî Dede, kapatılış kararıyla beraber işsiz kalmıştır. Hem Çanakkale hem İstiklâl savaşı gâzisidir, vatanı kurtarmışlardır ama kendisi işsiz ve yuvasızdır artık. Eşi Mehpâre hanımın öğretmenlik diplomasını çeyiz sandığından çıkararak onun memleketine giderler.
Roman böylece başlar. İttihatçı, Türk Ocaklı Âlî Dede bu ücra Anadolu vilayetinde de milletinin yardımında olacaktır. Yazar bu romanda öncelikle Mevlevîliği tartışmaktadır. Kendisi Mevlevî dostlarının biraz şaşıracaklarını, bu eserle bir tür "at sinekliği yapmak" istediğini belirtmektedir; onları rahatsız etmek, uyandırmak arzusundadır. "Klasik metodlarla yetişmiş Tasavvuf ehli bu tartışmaları yapamaz, ancak bir sosyolog yapmaya cesaret edebilirdi bunları, henüz ucundan kıyısından başladım, devam etmeliyim" sözleriyle hedeflerini koyuyor ortaya…
A. Yılmaz Soyyer Türk Ocaklarını, dâhilî ve hâricî düşmanları, felsefeyi, kısacası çok şeyi tartışıyor bu romanında… Romanın başkahramanı Âlî Dede… Yüzbaşı Nejat ve felsefe öğretmeni Nesrin de iki mühim şahsiyet. Esere damgasını vuran karşılıksız, ölümüne bir kara sevdayı hiç öyle yabana atmamak lâzım. Zevkle okuyacaksınız…