Geniş ve parlak ufuk Çin!. Hudutsuz bir ülke, sayısız insan ve bolluk kaynakları, şaşaâlı hazineler, halayıklar, ipekler, saraylar ve saire! Bir hükümdar ve millet için bundan daha imrendirici bir faaliyet ve medeniyet sahası olur mu? Bir hükümdar ve millet ki on yıl fasılasız harbetmiş ve hep zafer kazanmıştır! Bir Başbuğ ki, Kuzeyde, Doğuda ve Batıda bütün korkunç düşmanlarını tepelemiş, babasından kalan küçük ülkeyi çarçabuk kocaman medeni bir imparatorluk mertebesine çıkarmıştır! Bir siyasi ki, ırkının dağınık boy ve kavimlerini bir bayrak altına toplamaya muvaffak olmuştur!..
Evet, Mete için, artık, Çin’e taarruz etmek önüne geçilmeyecek bir zaruretti.. Hyungnu Başbuğunun ordusu 300,000 atlıya sahip olmuştu. Bu, mütemadi dövüşlerde pişmiş, çelikleşmiş, fırtınalı bir denizdi. Çin’in efsanevi, parlak bir medeniyet inkişafına elverişli toprakları Hunları mıknatıs gibi çekiyordu.
Yapılacak medeni vazife ne kadar büyük ve mukaddes idi!. Bu taşkın, kasırgalı denizi hiç bir şey hatta o geçilmez Çin duvarı (Çin Seddi) bile durduramayacaktır! Âlemde insanlara gördükleri an şaşkınlık veren yedi büyük eserden biri. Büyük Çin duvarı, arkasında saklanan milleti kurtaramayacaktır! Irmaklar, tepeler aşıldığı gibi, Çin Seddi de geçilecektir ve yeni tahta çıkan Çin Fağfuru, kafasına inecek kanlı darbe ile ezilmek, kuşatılmak ve sonra esir düşmek tehlikelerinin zilletine uğrayacaktır!