“Bir an önce her şeyden uzaklaşmak, gelecek planlarını sonsuza dek rafa kaldırmak istiyorum… Dünyanın bu kadar hızlı dönmesine son vermek istiyorum. Düzenli olan, işleyen her çarkı kırıp dökmek, parça parça etmek istiyorum… Biraz olsun iyi hissedebilmek istiyorum. Kendime her şeyin yolunda olduğunu söylemek istiyorum.
Endorfin yağmuruna ihtiyacım var… Yaşama arzusuna ihtiyacım var… Kendimi iyi hissetmeye ihtiyacım var… Peki, gökyüzü böylesine dilsizken huzuru nerede aramam gerekiyor?”
Melek Yüz’ün kahramanının adı Elif ama herkesin ona, Poe’nun Annabel Lee’sinden esinle, Anna olarak hitap etmesini istiyor. Gelecek vadeden bir bölüme gitmesi bekleniyor Anna’dan ama o Güzel Sanatlar’da okumak istiyor. Uysal olması, otoriteye uyum sağlaması dayatılıyor ama o bir isyankâr ve hiçbir otoriteye biat etmiyor. Öfkesinin gücünü doğru kullanmayı, herkesten gizlediği kırılganlığı ve zayıflıklarıyla baş etmeyi öğreniyor adım adım. Özgürlük, yalnızca bedelini ödeyenlerin hak ettiği bir armağan sonuçta. Anna’nın kimliğini keşfetme arayışı, bir kuşağın acılar, bunalımlar, varoluşsal sancılar eşliğinde kendi yolunu çizme çabasını sembolize ediyor.
Güncel gençlik altkültürlerine ait modern öznelerin tümü kendine yer buluyor Melek Yüz’de: Punk’lar, boksörler, skateboarder’lar, kekolar, anarşistler, züppeler… Romanın aktörleri onlar, sahnesi ise Kadıköy sokakları…