Yazdığı tüm eserlerinde okuyucusunu memnun eden asırlar geçmesine rağmen onları kendisine hayran bırakan yazarların sayısı bir elin parmağını geçmeyecek kadar azdır. İbn Kayyım el-Cevziyye kaleminin hakkını veren bu nadir yazarlardandır. Yüzeysel olmayan, delile dayalı, derin tefekkür içeren, kitap ve sünneti esas alan eserleri ile meşhur olan bu alimimiz aynı zamanda Şeyhülislâm İbn Teymiyye`nin öğrencisi ve ekolünü temsil eden bir şahsiyettir. İlmi konularda elini atıp da hakkını vermediği bir mesele yoktur.
Allah rasûlü ve sahabe döneminde hayatın doğal bir parçası olan ancak daha sonraki dönemlerde çeşitli aşamalardan geçerek; zühd, tasavvuf ve tarikat ismini alan bir anlayış müslümanların hayatında yer etmiştir. Aslında bu anlayış özü itibarı ile kamil insan yetiştirme atölyesidir. Ancak her şeye sirayet eden bid`at, hurafe, sapma ve isrâiliyat ne yazık ki bu anlayışa da sirayet etmiştir.
Tasavvuf ve zühd üzerine çok şeyler söylenmiş ve sayısız telifler yapılmıştır. Konunun hakkını vererek yazılan eserlerden birisi de büyük alim İbn Kayyim el-Cevziyye`nin elinizdeki “Medâricu’s-Sâlikîn beyne menâzili iyyâke na‘budu ve iyyâke nestaîn” isimli eseridir. Hocası İbn Teymiyye gibi bid`at ve sapmalara karşı olan yazarımız bahsini yaptığımız bu eserinde konuyu baştan aşağı yeniden ele almış, bu husustaki yanlışları düzeltmiş ve bid`ateleri tespit etmiştir. Allah’a giden yolda mümin bir kulun uyması gereken adap ve kuralları, elde edeceği derece ve makamları, kaçırmış olduğu önemli hususları tespit edip okuyucusuna hatırlatmıştır. Eserinin temeline Tevrat ve İncil`de olmayan, Kur`ân`da ise benzeri bulunmayan Fatiha sûresinin bir âyetini yerleştirmiştir. Ele aldığı onlarca başlığı "iyyâke na‘budu ve iyyâke nestaîn" âyeti ile ilişkilendirip geniş izahlarda bulunmuştur.