“Ne zaman, Bosna’nın çaresiz annelerinin öpmeye doyamadığı cennet kokulu çocuklarının yerine, şimdi Bosna’nın her yerinde kutsal birer anıt gibi dikili olan, binlerce soğuk mermer mezar taşlarını öptükleri aklıma gelse içi kan ağlayan bir dilhun olurum. Sonra Bosna’m diye lal olmuş meftun bir semazen gibi arş’ın üstünde yana yana dönerim. Döndükçe Bosna’da katledilen ve cennetin kapısında bekleşen öksüz, yetim çocukların çaresiz çığlıkları içimde kor olup kalbimi dağlar. Ve kalbimdeki bütün melekler Bosna’nın mazlumlarının ahı bu dünyadan çıkmadan cennetin kapıları açılmayacak diye sessizce ağlaşırlar arştan yeryüzüne. Affet beni Bosna’m çok üzgünüm! Yetişemediğim için sana…”
İsmail Alaca’nın kaleminden Bosna’dan İstanbul’a bir anne-kız öyküsü.