Pınar Uzunbaş-Mavi Kelebeğin Mührü
Korkularım gerçeklerden daha masum olmak zorunda mıydı?
Karanlığın kıyısında gözlerimi açtığımda, zihnimde bir boşluk vardı. Ormanın sessizliği, içimdeki korkuyla çınlıyordu. Nasıl gelmiştim buraya? Yoksa hep burada mıydım? Boynumu yokladım. Kolyem yoktu. Gerçeklik ve hayal arasındaki çizgi bulanıklaşıyordu. Bir adım attım. Çatırtı. Geri çekildim. Yerdeki kırık kolyem ve etrafa saçılan siyah taşlar... Âdeta gözlerimin önünde gerçeklik parçalanıyordu sanki. Arkamda birinin varlığını hissediyorum. Dönmeye cesaret edemiyorum. Kalbim, göğsümü paramparça edercesine çarpıyor. Ölümün soğuk rüzgârı ensemde... Karanlık, kendi içinde derinleşiyorken korkularım beden bulmuş, karşımda duruyordu. Aslında kendimle mi yüzleşiyorum? Gerçek benliğimi keşfetmek üzere miyim, yoksa tamamen kaybolmak mı? Belki de bilinmezliğin eşiğindeyim. Celladımın yüzünü görmek üzereyken, beklenmedik bir fırtına koptu ve yıldırım düştü. Anında ateş çemberi sardı etrafımı. Bu cehennem benim zihnimin ürünü mü, yoksa gerçekten arafta mıyım? Zihin ve gerçeklik arasındaki sınırlar eriyor ve ben onlarla birlikte çözülüyordum; sanki her şey bir rüyanın içinde usulca kayboluyordu.
Azra Gündoğdu, korkularıyla yüzleşmek için çıktığı bu yolun aslında korkularından daha güçlü ve daha tehlikeli olduğunu anladı.