*Bugün ne oldu biliyor musun?* diye başlıyordu mektup…
*Sabah uyandığım zaman, balkon demirlerinin üzerinde bir kuş vardı. Bugüne kadar hiç görmediğim. Yok, belki bir hayvan ansiklopedisinde, belki de bir TV`de belgeselde görmüşümdür, anımsayamadım. Ayak tırnakları ojeli gibi, kıpkırmızı... Ayak bileklerine kadar inen beyaz tüyler tüm bedenini kaplamış, aralarında, hani kuaförde saçlarımıza yaptırıyoruz ya röfle gibi, mavilikler uçuşuyor. Gagası var mı yok mu? Belli bile değil. Ama gözleri sanki `Gel!` diyor. `Ne uyuyorsun, hadi kalk artık!` diyor.
Kalktım, gece sen soymuştun ya, çırılçıplağım. Kuş, gözlerini açarak bakıyor. Sanki her adımımı izliyor. Öyle korkusuz, sakınmasız yürüdüm balkon kapısına kadar. Çok sevdiğin, senin için yazdığım, okudukça mutlu olduğunu söylediğin `Her gün uyumak, seninle uyanmak, her sabah seni görmek, her gece nefesinle ısınmak için, yine senden erken uyandım`, dizelerini mırıldanırken, parmaklarımın ucuyla camda bir ritim tutturdum. Tanımadığım kuş önce kanatlarını açtı, gövdesinden daha uzun kanatlar, adeta tüm balkonu kapattı. Aşağı yukarı birkaç kez salladı.