Bir süre beni içine alan ve kendimi güvende hissetmemi sağlayan mavi dikdörtgen... Mavi kucaklama... Elli dokuz yaşında, altı haftalığına, gençlikle son bir dans. Benimle kalıyor, onun anısı ve evindeki o odanın manzarası. Stalin’in ajanları tarafından ülke ülke aranan Leon Troçki, bir süre İstanbul’da yaşadıktan sonra Ocak 1937’de Meksika’ya sığınır. Orada ressam Frida Kahlo’nun hiç sönmeyen ateşi ve görkemiyle karşılaşır. Frida, kocası Diego Rivera’yla birlikte Leon Troçki ve karısı Natalia’yı Coyoacan’daki "Mavi Ev"lerine misafir ederler. Meaghan Delahunt’un nefes kesen bu ilk romanı Meksika’daki o olağanüstü yıllarda yaşanan tutku ve ihanetleri anlatıyor ve aynı zamanda okuyucusunun gözleri önüne, Sovyetler’in kuruluşu, ihtilaller ve ayaklanmalardan oluşan yirminci yüzyılın ilk yarısının panoramasını da seriyor. Stalin’in genç ve yalnız karısının, malvarlığının yok olmasını ve oğlunun kaçınılmaz yükselişini aynı şaşkınlıkla izleyen Troçki’nin Ukraynalı Yahudi babasının ve büyüleyici Frida’yla yaşadığı kısa aşk ilişkisinden sonra kalbi hala yanan Troçki’nin hikayelerini dinliyoruz. Bu hikayeler, daha az tanınmış ama tarihin yazımına bir o kadar da katkıda bulunmuş diğerlerinin anlattıklarına karışıyor: Troçki’nin ölümüne el falında okuyan Meksika’lı Yahuda kuklacısı, katı Stalin dönemini yaşayan Bolşevik bir mühendis ve suikasti önleyemeyen koruma görevlisi. Son derece önemli ve çarpıcı bir ilk yapıt... Bir fısıltı kadar mahrem ve özel... Ama aynı zamanda tarihin çınlayan kelimeleri ve sesleriyle yankılanıyor.