"Seven sevdiğini tutsun." diyerek el ele tutuşurlar. Kapı büyük bir gürültüyle açılır. İşte bu! Karşılarında muhteşem bir görüntü. Çiçekler, mavi ve yeşilin muhteşem uyumu. Yoksa birbirleri ile dansı mı desek. Uzunca ağaçlar, serseri yapraklarını döke döke bir hal olmuş denizin kıyısında kumların sıcaklığı. Gökyüzü ağlıyor, deniz kuduruyor, ağaçlar da sağa sola yatıyor. İşte tam da bu anda, insanın burnuna çarpan o huzur kokusu hiçbir şeye değişilmezdi. Birbirleriyle konuşan, yarış yapan kuşlarla dolmuştu bir anda gökyüzü. Yeşili gördükleri zaman heyecanlanıyor, sanki birbirleri ile yarışıyorlardı. Bembeyaz kanatlarıyla, insana özgürlüğün muhteşemliğini hatırlatıyor ve bir yerlere gitme isteği uyandırıyordu. Zahid ile Bırtbırt da, bir anda kuş gibi kanatlanmak ve gökyüzünün mavisinin doğanın yeşili ile birleştiği yere kadar uzanmak istediler. Düşüncesi bile insanı heyecanlandırıyordu. Tüm bu doğa cümbüşü içinde kendilerinden geçmiş halde ne yapacaklarını bilemediler. Kısa süreli şaşkınlıkları geçince bu diyarın çiçekleri için geldiklerini hatırladılar. İlerlediler. İlerlediler. Her çiçekten, her kokudan aldılar.