Yirminci yüzyılın başlarında Oakland’da yaşayan denizci Martin Eden’in hayatı, beladan kurtardığı bir gencin onu evine davet etmesiyle değişir. Bu burjuva ailenin konuşmaları, davranışları; sanata, edebiyata, müziğe ve kültüre olan ilgileri onu çok etkiler.
İşçi sınıfının fakir ve cahil Martin’i, hayran kaldığı bu sınıfın bir bireyi olmak ister. Bunda, ilk görüşte âşık olduğu evin kızı Ruth’un da etkisi vardır. Eğer kendini geliştirirse aralarındaki uçurumun kapanabileceğini düşünür.
Bunun için de tek yol eğitimdir ve azmiyle, bir insanın öğrenmesinin yıllar alacağı bilgileri haftalar içinde öğrenir. Ulaşmak istediği sınıfın çok üzerinde bir entelektüel birikime sahiptir artık. Ancak tüm vaktini, para kazanacağı işlere değil de ünlü bir yazar olmaya ayırdığı için, eskisinden daha büyük bir yoksulluğa düşer. Üstelik gönderdiği bütün öykü ve şiirleri, dergiler tarafından sürekli reddedilmektedir.
Martin Eden, London’ın “otobiyografik” romanlarından en önemlisi olarak bilinir.