Marcel taşrada, bir Flaman köyünde büyükbaba ve büyükannesiyle birlikte yaşayan on yaşlarında bir çocuğun hikayesini anlatır.
Sülalenin müsamaha bilmeyen sütannesi büyükanne, özel bir vitrinli dolapta muhafaza ettiği ölmüş aile fertlerinin fotoğraflarını kıyıcı bir düşkünlükle havalandırıp yeniden yerlerine dizmek üzere belirli aralıklarla çıkardığında onlarla konuşup dertleşirken, alabildiğine karanlık bir mazinin hesabını da sormaktadır. Kendine has hiyerarşik kaideleri, bir Araf, bir de Cehennem katıyla kanatları Cennet’e açılan bu vitrinli dolabın içinde sepya fotoğraflarıyla arz-ı endam eden ölmüşlerden hiçbirisine gelişigüzel yer verilmemiştir raflarda: Bakire Meryem biblosuna yakın durma gibi bir ayrıcalığı haiz birkaç aziz ruhun dışında. Bakire Meryem’in hemen yanı başında duran fotoğraflardan biri İkinci Dünya Savaşında Doğu Cephesi’nde gepegenç bir yaşta şehit düşmüş, hayır dua okunacak bir mezarı bile olmayan Marcel’e aittir. Marcel’in ölümünün ardında yatan giz nedir? Gülümseyerek poz verdiği fotoğrafında güneşe karşı siper ettiği eliyle gölgelenip, yarı yarıya silikleşivermiş yüzü de ser verip sır vermez Marcel’in. Herkesten gizlenip unutulmaya tutsak edilmiş karanlık bir mazinin pas tutmuş sır kapıları ancak hoyrat senelerin kucağında sararıp silikleşmiş mektupların ağırlığıyla aralanacaktır.
Marcel’in Flaman dilinde son yirmi yıldır en bilinen yazarı Erwin Mortier’in kaleminden okuyacaksınız.