Bizans’ın karanlık zindanlarında ölümü bekleyen bir mahkûm… Bir hayal kurmakta, “Çift başlı kartal olan sancağı doğu illerinde nasıl dalgalandırırım?” diyerek. Hayallerinin ücralarında, beklenen ölüm gününe dair hiçbir korku emaresi bulunmamakta… Tek güvencesi, peçe misali yüzünü surlarla örtmüş şehirde yaşayanların tek umudu olması…
Rey’in alnı açık kırlarında at koşturan bir hükümdar… Bir hayal kurmakta, “Çift başlı kartal olan sancağı, Güneş’in battığı ufuklarda nasıl dalgalandırırım?” diyerek. Hayallerinin ücralarında fetih, kalabalık şekilde üzerine gelen ordu… Çoğa karşı az olanla savaşmanın zorluğuna dair hiçbir korku emaresi bulunmamakta… Tek güvencesi, şehadet tutkunu bir Türk-İslam ordusuna sahip olması…
İki farklı mekân, iki farklı mertebedeki insan, iki farklı inanç, iki farklı millet… Menzilinde karşı karşıya gelecekleri hülyaların iki rakibi, dünyadaki emellerinin kan ile hududunu çizme arifesinde… Ve çizilen bu hudutta hangi çift başlı kartalın dokunduğu sancak dalgalanacak? Gölgesinde nazlı, ahenkli salınışında; iki farklı milletten hangisinin nameleri çalınacak?