Tükendi
Stok AlarmıBugün kullanılan Geleneksek Türk Müziği nazariyatının yazılı kaynak tarihini geniş anlamda anlatan kaynaklar bin yıllık geçmişe kadar uzanmaktadır. Her ne kadar daha eski tarihlerde de bilgiler bulunsa bile kuramsal yaklaşımlar Fârâbî dönemine kadar rahatlıkla götürülebilmektedir. Fârâbî’den bu döneme kadar Geleneksel Türk Müziği kuramında birçok değişim de kaçınılmaz olarak görülmektedir. Sonuçta bu bir gelenektir ve canlıdır. Kuşaktan kuşağa aktarılırken, kendisini her dönemin beğenisine göre sürekli olarak yenileyecektir. Yazılı kaynaklar, Fârâbî’den günümüze kadar, değişim yönüyle incelendiğinde, bu müzik türünün 15, 18 ve 19. yüzyıllarda büyük anlayış değişiklikleri yaşadığı görülmektedir. Bu değişimin en belirgin biçimde kendisini gösterdiği konu da makam kavramının algılanması ve tanımlanması olmuştur.
Özellikle 19. yüzyılda Osmanlı Sultanı 2. Mahmud’un Yeniçeri Ocağı’nı lağvedip, yerine kurduğu ordu teşkilatı ile beraberinde Mehter Takımı’ndan Musikâ-yı Humâyûn’a dönüş olarak yaşanan Geleneksel Türk Müziği’ndeki değişim hem bestelerde hem icrâlarda hem de kuramsal çalışmalarda kendisini net biçimde göstermiştir. 18. yüzyılda mevlevî şeyhi olan bestekar, icracı ve kuramcı Abdülbâkî Nâsır Dede’nin, tarihsel süreci de dikkate alarak yaptığı makâm tanımları, 19. yüzyılda Haşim Bey mecmuası olarak bilinen kaynakla tekrar ele alınmış ve bilgiler Kazım Uz’un sözlük niteliğindeki çalışması ile 20. yüzyıla kadar ulaşmıştır. Rauf Yekta Bey, Hüseyin Saadeddin Arel, Suphi Ezgi ve Murad Uzdilek gibi isimler 19. yüzyılın ortalarında İstanbul’daki mevlevîhanelerin şeyhlerinden de edindikleri bilgiler ile kendilerine kadar gelen kuramsal ve uygulamalı bilgileri somut biçimde bir yazı sistemine dönüştürmeye çalışmışlardır. Bu sistem o günden bu yana farklı zamanlarda ve mekânlarda kuramsal anlamda sürekli bir tartışmaya konu olsa da günümüz Türk Müziği geleneksel nazariyatının en çok kabul edilen ve uygulanan sistemi olmaya devam etmektedir.