Başka dünyalarda geziyordum konu sen olunca. Ucu bucağı olmayan düşünce nöbetlerine sürükleyendin beni… Yüreğimde taşıdığım bir sırdın sen… Bazen düşünüyorum! “Keşke hep öyle mi kalsaydın?” Bir şey söyleyemedim sana, çekindim kaldım karşında… İçimde sana karşı fırtınalar kopuyordu, sükûtum seni anlatıyordu… Gözlerinde kaybolmak, bakışlarında hapsolmak istiyordum… Efsunlu hislerin içine düşüyordum, her şeyi unutuyor, yaşadığımı hissediyordum… Bakışların, kirpiklerin, tebessümlerin, sesin, çehren baharımdı benim... Seni düşünmek; uçsuz bucaksız, anlamlı anlamsız yolculuklara çıkmak demekti benim için... Yüreğime düşen en zarif en dokunaklı hikâyemdin sen…
***
Anne kokusuna, sevgisine, desteğine, sarıp sarmalamasına hasret kalmış hüzünlü bir yürek… Küçük yaşlardan itibaren birçok duygunun eksikliğiyle, zorluğuyla savaşan Emre… Kanlıca Ortaokulu’nda efsunlu hislerin içine düşüren bir çehre...
***
Emre küçük yaşlarda annesini kaybeder ve bunun eksikliğiyle büyür. Annesinin olmayışı hayatında büyük bir eksiklik olarak kalmıştır. Daha sonra Emre babasının tayin sebeplerinden ötürü dedesinin yanında Hazan Köyü’nde kalmaya başlar, yüreğine “Mahru” düşer…
Büyüdükçe harlanır gönlündeki sevda. Sevdasını bir sır misali yüreğinin mahzenlerinde taşır.
Yıllar sonra yüreğinde taşıdığı Mahru`ya ulaşmak ister.
Emre sevdasını muhatabına ulaştırabilecek mi?
Duygu dolu bu hikâyeyi nasıl bir son bekliyor?
Bir belirsizliğin içinde hüznü, kederi, mutluluğu, sevinci ve çaresizliği yaşayan kalpler...