….Çevre yörelerde çalışkanlığı, dürüstlüğü ve söz dinler oluşlarıyla bilinirlerdi. Bu yüzden olacak ki çevrede iş arayanlar hemen Güney Kasabası’na gelirdi. İşçisini alan götürür, gün sonunda da az verdin, aç susuz kaldım gibi itirazıolmayan işçiler ellerine ne verilirse “günün rızkıdır Allah bereket versin” diyerek evlerine dönerlerdi. Ellerinin nasırları çalışkanlıklarını gösterdiği kadar, iyi yüreklerinin de aynası gibiydi. Çoluk çocuk boş durmazlar, çorbası kaynayan ocaklarında sönmeye yüz tutmuş közlerini alevlendirmek için var güçleriyle nefeslerini tüketirlerdi. Gel gör ki yine de kursaklarında ki üç beş lokmadan başka elde avuçta görünür bir şeyleri olmazdı. Ama yine de onlar, umutlarını fakirliğin tenceresinde pişirip aynı tabağa yeni bir umutla kaşık sallarlardı. Ve her kaşıktaki acıyı, yüzlerini ekşitmeden yudumlayan yüreği temiz insanlardı…
Eylülü devirken arada ekimde gitti…
Dayanmışken kasımın kapısına!..
Eeee!.. Hadi öyleyse…
Sevdalımıza şiir yazmanın…
Pılıyı pırtıyı toplamanın…
Vallahi de diyorum…
Yavuklunun mektuplarını hoyratça okumanın…
Büyümemiş sevdalarımızı kucaklamanın…
Yüreğimizdekileri sırtlanmanın…
Tam vaktidir şimdi…