*Emma ayrıca bir intikam tatmini de yaşıyordu. Yeterince acı çekmemiş miydi? Artık zafer onundu ve bunca zamandır içinde tuttuğu aşk, mutluluk veren fokurtularla kaynayarak dışarı taşıyordu. Pişmanlık, endişe, tedirginlik hissetmeden tadını çıkarıyordu bu
durumun. (...) Madam Bovary, hiç o dönemde olduğu kadar güzel olmamıştı. Sevinçten, coşkudan, başarıdan doğan mizaçla koşulların ahenginden başka bir şey olmayan o tarifsiz güzelliğe sahipti. Aşırı arzuları, acıları, haz deneyimi ve her daim genç olan hayalleri, gübrenin, yağmurun, rüzgârların ve güneşin çiçeklere yaptığı gibi gün be gün geliştirmişti onu ve nihayet doğasının içerdiği ne varsa açılıp gözler önüne seriliyordu. Göz kapakları, göz bebeklerinin içinde kaybolduğu uzun aşk bakışları için gerekli biçime kavuşmuş gibi
görünüyordu. Derin bir nefes ince burun deliklerini havalandırıyor ve ışıkta dolgun dudaklarının çok ince ayva tüylerle gölgelendiği görülen köşesini kaldırıyordu. Burma saçakları andıran saçlarını ensesinin üzerine, baştan çıkmış yetenekli bir sanatçı kondurmuştu sanki.* İlk yayımlanışında müstehcenlikten yargılanan Madam Bovary, Flaubert`in bu önemli başyapıtı, hak ettiği yerde... *Oğlak Klasikleri* arasında.