*Bu kitap, suç ile ücret biçimi arasındaki ilişkiyle ilgilidir* der Linebaugh. Kapitalizmin yükselişini ve emekle sermaye arasındaki mübadele ilişkisinin kuruluşunu, emeğin *ortak olan*dan mülksüzleştirilmesinin tarihi üzerinden okur. Emek gücünün yeniden üretiminin belirleyici unsuru olan cadı avları, çitlemelerin doğurduğu aylakların ve serserilerin kapatılması ve 18. yy.’da ücret biçimini dönüştüren idamlar, *işçi sınıfının oluşumu*nun zora dayalı tarihini anlatır. Linebaugh’un yoğunlaştığı 18. yy. sınıf mücadelesinin *merkezinde,* kapitalizmden önceki ücret biçimlerinin yasa dışı ilan edilerek suç sayılması ve ölçüsü emek zaman olan ücret biçiminin kuruluşu vardır.
Ücretin parasallaştırılmasına ve bunu düzenleyen özel mülkiyet hukukuna meydan okuyan kadınlar ve erkekler darağaçlarına gönderilir. Emek zamana dayalı ücretin reddi *suç,* cezası ise *idam*dır. İdamlara karşı direnişinde emeğin, hayatı için verdiği savaş, özgürlüğü için verdiği savaşla aynı şeydir ve bu savaşta tek silahı kendi emeğinin kudretidir. Kapatılmaktan ve ücretin boyunduruğundan firar ederken, o yine emeğinin ustalığına, elbirliğine dayalı yaratıcılığına ve özgürlük tutkusuna güvenir. Ücretli emek olmayı ya da ücret karşılığı çalışmayı reddettiğimiz için darağaçlarında belki yine de öldük. Peki bugün ücret karşılığında her gün, her an işyerlerinde kendimizden vazgeçerken ve pervaneler misali paranın ışığına koşup ömrümüzü tüketirken gerçekten yaşıyor sayılır mıyız?...