“Elimde çay bardağı, üstümde sabahlıkla; çamaşır asılı, deterjan kokulu odalarda kayboluyorum. Pencerenin kenarından kara parçasının hiç görünmediği bir deniz manzarasına odaklanıp açık denizlerdeki bir geminin kamarasında olduğumu hayal ediyorum. Bulunduğum yerden uzaklaştığımı hissettirecek, beni başka dünyalara götürecek şeyler okumak istiyorum o sırada. Belki daha çok çocuklara hitap eden macera kitapları. Vingt mille lieues sous les mers, Moby Dick, Le Phare du bout du Monde, Treasure Island… Öğrenciyken bir hevesle sahaflardan topladığım en yenisi 1962 yılına ait rutubet kokulu, eski baskılar. Kendisini kozasına hapseden bir ipekböceği gibi siniyorum. Mücadele etmeye, didişmeye gücüm olmadığı için yenilgiyi baştan kabul ediyorum. Hiçbir zaman içinden çıkamayacağım bir yıkıntının altında kalmışım gibiyim.”