Züleyha Yılmaz’ı önce bir okur olarak tanıdım. İyi bir okurdu, ülkemiz ve dünya edebiyatının önemli eserlerini sadece okumuyor, sindiriyor ve yorumluyordu da. Ardından dergilerde yayınlanan eserlerini görmeye başladım. Yazarak bir dünya kurduğunu ve nefes aldığını hissediyordunuz. Tıpkı Sait Faik gibi, “Yazmasam deli olacaktım,” diyenler familyasından olduğunu anlıyordunuz. Peşinden yayın kurulunda yer aldığı dergiler geldi. Yazıya meftun olmak böyle bir şeydir, asla daha azıyla yetinmezsiniz günün 25 saati edebiyatı düşünürsünüz, o fazladan bir saati rüyalarınızdan kırpar güne eklersiniz.
Züleyha Yılmaz’ın günün 25. saatlerinde yazıp biriktirdiği öyküleri nihayet kitap bütünlüğü içinde okurla buluşuyor. Lepiska Ayrılıklar, yazarın ruhundan, beyninden ve kaleminden süzülenlerin birleşimi; kadınlar, erkekler, anneler, dostluklar, ilişkiler üzerine incelikli metinlerden oluşan bir ilk kitap.
MEHMET FIRAT PÜRSELİM
Öykü, insanın kırılmışlıklarını ve yenilgilerini yazar tarafından ustalıkla yakalanmış ve hayatın tümünü sezdiren bir anın vuruculuğu üzerinden anlatmaksa eğer Züleyha Yılmaz’ın öykülerinde bunu başardığını görüyoruz. Züleyha Yılmaz, Lepiska Ayrılıklar’da hayatının bir noktasında iç dünyasında çöküşe neden olan bir hadise yaşamış insanları anlatıyor. Özellikle çocukluk ve gençlik döneminde alınan yaraların rayından çıkardığı hayatlar, çok sevdiği hâlde aslında hiç sevilmediği gerçeğiyle acı bir şekilde yüzleşen insanlar, imkânsız aşklar, vefasızlığın ve sevgisizliğin kırdığı kadınlar, anlayışsızlığın tökezlettiği evlilikler, kayıplar var bu öykülerde. Bazen bir “antidepresan”ın gölgesine sığınacak kadar çıkışsız hissetmiş insanların sanrılarına bazen de yazılış sürecindeki bir öyküden çıkıp gelen öykü kişisinin yazarı ile diyaloglarına şahit oluyoruz. Yer yer gerçeğin sınırları aşılıyor Lepiska Ayrılıklar’da. Züleyha Yılmaz, sevgisizliğin çatlattığı hayatları sunduğu öyküleriyle “öykücülüğümüzün kırgın sesi” olmaya aday.